Koklamak!
16.03.2025 - Pazar 17:21
Çok istikrarsız coğrafyalarda vakit geçirmenin insana kazandırdığı bir yetenek vardır ki o da koklamaktır. Bildiğiniz koklamak ama havayı koklamak… Bu yetenek size yakın gelecekte olacakları görmeyi öğretir (Bu benim için sekiz ülke ve hiçbiri batı ülkesi değildi). Silahların, çatışmaların olduğu bölgelerde yaşamış olmak. Örnekleri çok ama bir bar kavgasından olası bir pusuya, arkanda gözlerinin olması demek iki kulağının nasıl göz gibi çalışacağını öğrenmek demektir örneğin ya da bir gösterinin ortasına neden düşmeden oradan sıyrılman gerektiğini on dakika sonra gelen silah seslerinden anlamak…Bunların hepsi ortamı koklamaktır. Bir dakika sonrasını da koklaya bilirsin beş yıl sonrasını da…Sen evde otururken inanın kulakların evin dışındadır. Bir patlamada cam kırıklarının üzerine düşmeyeceği yerde bir gözün açık uyumaktır.
Uluslararası ilişkiler de ulusal güvenlik de biraz böyledir. İster inanın ister inanmayın iyi bir diplomat, iyi bir asker, iyi bir akademisyen ya da iyi bir gazeteci adeta bir av köpeğidir.
-Tehlikenin kokusunu alabilmek öğrenilebilir bir meziyettir.
İnsanların ne kadar okuduğu, kaç üniversite bitirdiği, kaç dil bildiği ya da nereli olduğu ile ilgili değildir! Tek geliştirmesi gereken koklama yeteneğidir ki bunun için de o riskli bölgelerde zaman geçirmiş olması gerekir. Bu kişisel güvenliğiniz, bölgesel güvenlik ya da ulusal güvenliğiniz için aynıdır. Bazen etrafınızda Olup bitenleri iyi koklamak ve iyi gözlemlemek inanın hayatınızı kurtarır. Örneğin: ben askerler kadar şüpheci, temkinli hatta bazen hızla geri adım atan insanlar görmedim, diplomatlar da aynıdır. Dikkat ettiyseniz diplomatlar tüm kelimelerini olağanüstü bir dikkatle seçer yazdıklarında bile cümlelerin net ve “başka bir yöne çekilemeyecek kadar kati” olmasına dikkat ederler yani diplomatik konuşmalar “sizin-bizim” mahalle arasında yaptığımız konuşmalara benzemez. Muhataplarıyla, onların vücut dilini dahi okuyarak, taleplerini kabul ettirmek noktasında pek çok davranış metodunu kullanırlar.
Peki bunları neden anlattık ki şimdi? Bazılarımız 2025 yılında dünyayı adil, demokrat, insan haklarının olduğu, çatışmaların olmadığı bir modern cennet olarak görmeye devam etsin aslında dünya bir jungledır. Bundan yaklaşık sekiz yıl önceydi… Ukrayna'nın Kherson şehrinde güzel bir restoranda istihbaratçı ve polis müdürlerinden oluşan bir guruba yemek veriyordum. Çoğu tanıdık ve arkadaşlarımdı. Onlara batının ne kadar iki yüzlü, ne kadar menfaatçi, ne kadar umursamaz olduğunu anlatmaya çalışırken onlar da bana Rusya'nın ne kadar acımasız ve hükmedici bir yönetim anlayışına sahip olduğunu anlatıyorlardı. Onlar için batı tek yoldu. Ben ise yılanla yatağa giriyorsunuz dediğimi hatırlıyorum. Onlar kendilerinin Avrupalı yani “sarışın mavi gözlü” olduklarını onlara Avrupa’nın sahip çıkacağını anlattılar…Eski bir CCCP ülkesi üç seneye Luxemburg olacaktı! Konuşmanın bir noktasında şunu hatırlatmıştım onlara, dedim ki ülkenizin güneyi neredeyse tamamen Rusya kökenli insanlardan oluşuyor kuzeydekiler ise kendisini Ukraynalı ayrı bir ırk olarak tanımlıyor. Üzgünüm ki siz de göreceksiniz iki-üç yıl içerisinde bu ülkede bir iç çatışma hatta iç savaş kokusu alıyorum. Bunu söylediğimde neredeyse gülmekten sandalyeden düşeceklerdi. Aynen dediğim gibi oldu! Tabii siz sadece hikayenin Rusya-Ukrayna Savaşı'nı biliyorsunuz.
Ukrayna'ya önce Avrupa Birliği havucunu gösterdiler ve Ukrayna'yı üç yıl içerisinde Avrupa Birliği'ne alacaklarını taahhüt ettiler. Ukraynalılar büyük manşetlerle Avrupa Birliği kutlamaları yaparken yavaş yavaş yıllar içerisinde gördük ki insanların davranışları da değişmeye başladı. Önce trafikte araç kullanma davranışları olumlu yönde değişti sonra zaten özen gösterdikleri kılık kıyafetleri lüksleşti. Pek çok Avrupalı marka Ukrayna'ya gelip mağazalar açtı McDonald’s ‘tan hamburger yemek bir statü sembolü olarak tanımlanmaya başlandı (tanıdık geldi mi?) yerel kültür yavaş yavaş değişirken siyasette de Avrupa Birliği yanlılarının iktidara gelmesiyle daha çok güneyde bulunan Lenin heykellerinin bir bir yıkıldığını görmeye başladık… Sonra enteresan bir mikro milliyetçilik başladı (tanıdık geldi mi?) artık yıllarca öğrenmek için çaba sarf ettiğim Rusça konuşmak yasaklanmış Ukraynaca konuşmam gerektiği bana dikte edilmeye başlamıştı…Sonradan neredeyse tüm fabrikalar ve limanlar satıldı üretim durdu ama hayat canlıydı (tanıdık geldi mi?)… Aylar ayları kovaladı Donetsk (Oblast) bölgesinden ufak tefek kavga ve çatışma haberleri gelmeye başlamıştı, ne olduğunu anlamaya çalıştığımızda önce çete Savaşları, sonra daha önce Ukrayna'da Hiç görmediğimiz dazlaklar, motosiklet çeteleri ve organize serseriler “Azov tugayları” Rusya kökenli Ukraynalıları rahatsız ediyorlar, kavgalar çıkartıyorlardı. İş zamanla silahlı bir çatışmaya dönüşüyor ki bu çatışmalar öyle ufak tefek çatışmalar değildi ve bölgede Rusya kökenli binlerce sivil insan ne yazık ki bu faşist dazlaklar tarafından hunharca öldürüldü tabi Ruslar ’da boş durmadı! (tanıdık geldi mi?) bu yıllarca devam etti ve en sonunda dayanamayan Rusya önce Kırım’ı 2014 yılında ilhak etti ardından da bildiğiniz gibi başta Güney-Güneydoğu olmak üzere pek çok bölgeyi topraklarına kattı! Bu acımasız savaş pek çok sivil ve askerin ölümüne neden olurken 2025 yılında tek kaybeden Ukrayna oldu.
Anlayabilene Ukrayna örneği Kıbrıs'a iyi bir ders olmalıdır.
Batılıların gösterdikleri havuçla kandırılıp ülkeleri mahvolmuş bir Ukrayna!
Belki de yarın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti aynı duruma düşürülecek.
Türkiye Cumhuriyetimizin (Anavatan) burada bulundurduğu askeri bir gün buradan bir şekilde çekilirse “bu kadar yıllık çatışma bölgesi deneyimiyle söylüyorum ki” bu ülkede bir tane bile Türk kalmaz. Unutmayın ki bir çatışmanın çıkması her zaman bir an meseldir ve yine Unutmayın ki buradaki bir avuç insanı ne Birleşmiş Milletler ne NATO ne Avrupa Birliği!!! hiç kimse korumayacaktır. Hepimizi bir bir öldürülecek, karılarınıza ve çocuklarınıza tecavüz edilecekler ve bize asla Merhamet göstermeyecekler. Bunları anlatmak benim hoşuma gitmiyor ancak görüyorum ki bazıları babalarını, dedelerini, amcalarını yeterince dinlememişler. Tuzu kuru işbirlikçi bir güruh sizi Rum’un kucağına atmak isterken, aldıkları fonları, eurocukları balya balya istifliyorlar! Sorduğumuzda ise bu hainler çok canımız sıkılırsa Avrupa'da istediğimiz yere yerleşiriz diyorlar!
Bu kadar Yıllık Milli davayı inanın 50.000 Euro'ya satacak yüzlerce insan aramızda dolaşıyor.
Avrupa Birliği'ne girmiş Doğa Avrupa ülkelerinin gelişmişlik oranı halihazırda oldukça düşük ve ülkeleri Avrupa Birliği’ndeki güçlü sermaye tarafından hızla sömürülmekte, tüm limanları ve fabrikaları AB’nin güçlü ülkeleri tarafından satın alınmış AB kuralları çerçevesinde kendilerine dayatılan gümrük muafiyetleri ve Güçlünün üstün olduğu Avrupa Birliği bürokrasisinin altında ezilmektedirler.
Ben kendi adıma tam bağımsız bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni savunmakla birlikte iki devletli bir çözümü de makul kabul edebilirim ama bugünden sonra benim için federasyon diye bir şey söz konusu değildir. Bu konudaki manipülasyonlara inanmak sizi yakın gelecekte ancak çoluk çocuğunuzun göçeceği, batı tarafından işgale uğramış bir Filistin haline getirecektir. Rumlar da önce Türkleri def edelim sonra Yunanistan’la birleşiriz düşüncesiyle onlara yardımcı olacaktır.
Çok Barış isteyen Rum Kesimi, Askeri limanlarıyla, Askeri havalimanlarıyla, Askeri üstleriyle ve silahlanmasıyla bugünlerin yeni Ukrayna’sı olmaya Yunanistan ile birlikte en büyük adayıdır ama unutmasınlar ki Ortadoğu, Avrupa'ya güveneceğiniz bir coğrafya değildir! 5 dakikada herkes birbirini alır-satar, olanda sivillere olur! Umarım yukarıdaki Ukrayna örneğinden herkes nasıl bir duruş göstermesi gerektiğini anlar aksi takdirde şimdiden Türkiye'de ya da Avrupa'da kendinize bir gayrimenkul aramaya başlasanız iyi olur!
Bu sözlerim gerçekten burnu koku alabilenlere değil hem burnu koku alamayıp hem de gözleri kör olanlaradır.
Biraz jeopolitik okumak, biraz tarih bilmek ve ülkenin hangi enlem ve boylamda olduğunu idrak etmek! İşte yapmamız gereken bu havuç yemek değil!
Burası Ortadoğu burada tarih kanla yazılır.
Cihangir ÖZYER